hesabın var mı? giriş yap

  • eski albümlerini edindikçe, kendisine olan saygı ve hayranlığımın katlanarak arttığı müzisyen, türkiye'nin en iyi gitaristlerinden biri. ayrıca gitaristlik ve vokalliği başarılı bir şekilde bir arada götüren ender şahıslardan kendisi, malum solo atarken şarkı söylemek göründüğü kadar kolay değil... sahne duruşu ve seyirci ile iletişiminin ne kadar başarılı olduğu da son studio live konserinde gözlenebildiği kişi..

  • bu dizi, şu an yayında olan bütün dizilerin nüvesi gibidir. olası ve izlediğiniz senaryoların hepsini bu dizi içinde bulabilirsiniz.

    türkiye diziciliğinin ana özelliklerinden biri; ana karakterlerin yaşamda sert-keskin diye nitelendirdiğimiz deneyimleri ard arda yaşamasıdır. insanlar bir yıl içinde 1 kan kanseri, 2 major depresyon atağı, 3 hafıza kaybı, 4 çocuk kaçırma, 5 trafik kazası, 6 silahlı yaralanma, 7 enfarktüs geçirir ama bana mısın demez. bütün bunlar olurken evlenirler, yeni doğacaklara gebe kalırlar, evlerine yeni mobilya alırlar. ne olursun olsun orada hayat her zamanki gibi devam eder.

    böyle mi olacaktı bunun önünü açmış ve bu vizyonu yerleştirmiş olan dizidir. bu dizide oynayan istisnasız her kadın karakter bir kez olsun tecavüze uğramış, bundan dolayı şantaj görmüş, çocuklarıyla birlikte bir kez olsun junkie olmuş, eşleri kaçırılmış, anneleri yanarak ölmüştür. sevgililerden biri yarışçı olduğundan trafik kazalarının haddi hesabı yoktur. sakatlanma ve sonra hayata tekrar bağlanma ilk kez bu diziyle devreye sokulmuştur.

    çok sempati beslerdik bu diziye. en son cast torunlar üstünden dönüyordu. bir nesil büyüttü böyle mi olacaktı kendi içinde, hepsini de feleğin çemberinden geçirdi durdu.

  • kobra etkisi.

    kötü giden bir şeyin düzelmesi için yapılan müdahale ile durumun daha da kötüleşmesi demekmiş canlar.

    yer hindistan, başkent delhi'deyiz, bir kalabalık bir kalabalık sormayın. dervişler, dilenciler, atlarla dolaşan kırmızı kıyafetli ingiliz askerleri, her yer toz ve curcuna.
    yani coğrafyanın ingiliz kolonisi olduğu yıllar.

    ingiliz hükümeti bölgedeki zehirli kobralardan çok çektiğinden cin fikirli birinin aklına bir fikir gelir.
    "lan biz ne uğraşıyoruz amk! her ölü kobraya para verelim bu fakir hintliler para için hepsinin soyunu kurutur ellaham!" der ve kampanya başlar. önceleri çok iyi gider kampanya. ancak cin fikirli sadece ingilizler değildir, hintli cin fikirli ise "lan olm bu dangalaklar her ölü yılana para veriyor o zaman biz yılan besliyek amk! tee ormana kim gidecek kobra bulmaya, hem tehlikeli olm o iş. çiftlik kurak amk ehuehuehe" der ve gerçekten kobra beslemeye başlarlar. beslemek ne kelime üretime başlarlar. offf paralar gani gani.
    keklendiklerini anlayan ingilizler ölü kobra başına verdikleri para ödülü kampanyasını bu üretimi engellemek ve daha fazla salak yerine konmamak için sonlandırırlar.
    ve ne olur sizce? "madem para kazandırmıyor bu kobralar, salın gitsin amk hepsini" der hintliler ve her taraf ilk durumdan çok daha vahim şekilde kobra kaynar. yani kobra popülasyonu büyük artış gösterir. azaltalım derken tüy dikilmiş olur. işte bu duruma kobra etkisi denirmiş.

    benzer bir durum fransız kolonisi olduğu yıllarda vietnamda yaşanır. farelerden çok çeken fransız hükümeti, fare başına ödül koyar. ancak binlerce ölü fareyi ne yapsın, der ki fare kuyruğu getirin yeter der. bir süre iş görür bu ancak fransızlar bir de bakarlar ki sağda solda kuyruksuz binlerce fare dolaşıyor. meğer halk yakaladığı farenin kuyruğunu kesip serbest bırakıyor ki gitsin üresin çoğalsın da para kazandırsın.

    kaynak

  • dakikada 1 roman sayfası okuyan, yani ortalamanın çok az üzerinde olan biriyim sanırım. daha hızlanırsam dilin yoğunluğuyla da orantılı olarak dönüp cümlenin başına baktığım oluyor. yani limitim bir roman sayfası/dk diyebilirim. bilgisayar ekranında işler biraz daha hızlanıyor elimle zapdetmem gereken birşey olmadığı, muntazam düzende olduğundan vs.

    bugün, aslında birkaç aydır ortada olan bir site keşfettim 9gag sağolsun. bir gif içinde aşağı yukarı 3 paragraf ingilizce yazıyı dakikada 500 kelime ile okuttu bana. ufkumu da okuma hızı ile ikiye katladı zira kendisi gözün sağa sola hareket etmesine gerek kalmazsa 3-4 kat hızlı okursun mantığı ile çalışıyordu.
    500 kelimeye gerek yok, daha düşük hızda bile saatte 100 sayfa okunacağını söylüyor kendisi. bu benim için %80 gibi bir artış demek. işin ilginç yanı, baş döndürücü hızlara çıktığınızda 700 kelime/dk gibi, okuduklarınız aklınıza yer ediyor.

    siz de bir deneyin:

    500 kelime/dakika olanı: http://www.log.com.tr/…loads/2014/03/spritz-500.gif

    sitesinde 200-700 kelime arasında size uygun olan hızı bulabiliyorsunuz. birkaç dakikada, dakikada 700 kelimeye gözünüz alışabilir: http://www.spritzinc.com/#

    daha çalışan bir modeli yok ancak kısa sürede pek çok alternatifi türeyecektir. çok uzun, okumadım diyeceğiniz koca bir türkçe yazıyı bir siteye kopyalayıp 1 dakikada okuduğunuzu düşünün!

    (bkz: #42899475)

    edit: kelime/sn yazmışım.

    edit: buldum sonunda speed reading coach isimli ücretsiz app bunun üzerine pek çok şey de katmış.

  • hacca giden müslümanların üç gün üst üste şeytan taşladıkları kuyudaki taşlar için suudi arabistan'ın ürettiği muhteşem bir çözüm var :

    atılan taşlar aşağıdaki delikten iner, orada kurulan tesiste yedişerli olarak yeniden poşetlenir. bu poşetlenmiş taşlar hacılara poşeti 3 dolardan yeniden satılır.
    tahmini 5 milyon hacı, her biri 9 poşet taş alıyor. etti mi 45 milyon poşet taş.
    tanesi 3 dolardan eder 135 milyon dolar cebe giriyor yani.

    müslümanların, şeytanla ortaklığının çıkarı.

    ne güzel değil mi ?

    edit: arkadaşlar bir düzeltme yapmam gerek. suudi arabistan'ın ülke olarak değil, saadece bir kısım suudi'nin uyguladığı bir durum yukarıda anlattıklarım. bir çeşit işi karaborsaya düşürme, inidiregandi yani. çevrenizdeki hacılara sorarsanız bir kısım bunu doğrularken bir kısım da yalanlayacaktır.

  • ekonomileri yine sallantıda sanırım,halkın dikkatini dağıtmak istiyorlar. bir yerlerden tanıdık geliyor bu durum ama hayırdır inşallah.

  • türkiye’nin görüp göreceği en iyi komedi dizilerinden biridir. ama asıl üzücü olan farkında olmadan eski türkiye’nin son anlarını yaşadıklarımızdan, türkiye’nin biraz da olsa yaşanılabilir olduğu zamanlardan olması. dizinin karakterleri ve hikayeleri de hep bu yönde gelişmiştir o yüzden.

    mesela tahsin bey son derece ataerkil, taşralı bir zengindir. kızının akşam çıkmalarına, oğlunun/yeğeninin içip eve gelmelerine karşı çıkar. ramazan’da oruç tutar. ama milli bayram kutlamalarında şampanya içer. bu arada doğum günü 29 ekim’dir.

    bülent onaran ortalama bir türk profiline göre oldukça aykırı, elitist, avrupai, zamanın şartlarına göre fazla özgürlükçü bir karakterdir. ama fransa’nın ermeni soykırımını tanıdığı zaman “fransızlara kızıyorum azizim” diyerek tepkisini göstermiştir. çakma solcu değil gerçek bir aydındır.

    burhan dizinin en sahtekar, çıkarcı, paragöz, güvenilmez karakteridir. izzet’in makbule’yi dövdüğü sahneden sonra makbule “dağlısın sen, o beğenmediğin burhan bey saçımın teline bile dokunmaz” der. sonrasında evdekilere morarmış suratıyla yakalanmamak için burhan’ın evine gider. hatta burhan ortalık karışmasın diye makbule’yi dövdüğünü iddia edip sacit’ten dayak yemeyi göze alır.

    sacit demişken, kumarbazın tekidir. sertaç ve tacettin ile arkadaş olduğu sahnede sokaktan geçen iki adam fatoş’a açık giyindiği için laf eder, onlara size ne oluyor deyip kavga ederler.

    kubilay dünyadaki gelişmelerden son derece uzak, aileden varlıklı bir iş adamıdır. apolitiktir. o bile sacit ve osman’ın kara çarşaflı kadın kılığına girip sokak röportajı yaptıkları sahnede fatoş bir kadın olarak buna karşı çıktığını söylerken, kubilay, yuh artık, pes dedirten yakışıklılık, “belki o da kendini öyle rahat hissediyor, niye karışıyoruz ki” der.

    avrupa yakası’nda ramazanda eğlenceler düzenlenir, bayram ziyaretleri son derece önemlidir ama bir yandan yılbaşılarında dansöz çıkartılır, 29 ekim kutlanır. bizim çocukluğumuzdan beri gördüğümüz türk kültürünün televizyondaki son örneklerindendir. kapıcı ailesinden sütçüoğlu rezidansına, taşralı burhan’dan iş adamı kubilay’ına kadar bugün tamamen kutuplaştırılmış laik-müslüman kültürünü bir potada eritmiştir.

    oyuncuların performansı, senaryonun mükemmelliği bir yana, şu an içinde bulunulan toplum şartlarından dolayı bir benzerinin gelmesi imkansızdır. bugün “bizimkiler” den nasıl bahsediliyorsa bir 20 sene sonra da ondan benzer şekilde bahsedilecektir.

  • bildiğin yağmalanıyoruz hissi yaratıyor içimde. daha dün kadıköy'de akasya avm önünde taksi sırası beklerken, sıranın önünde değnekçinin gelen taksileri sırayla yolcu ile göndermesini görmesine rağmen, her gelen taksiyi önden durdurup atlamaya çalışan bir adam vardı, sandık ki türkçe konuşan değnekçi abiyi anlayamadığından atlayıp sıvışmaya çalışıyor, elbette hayır, karısını sokmuş sıraya aradan durdurusa sıradan atlayıp çevirip gidecek. baktı sırada önde duran iki kadın, türkçe anlamadığı gibi gördüğünü de idrak etmekte direniyor bu adam, bir de ingilizce deneyelim diyerek adama sıraya girmesi gerektiğini böyle taksi bulamayacağını anlatmaya başladı. adam döndü kadınlara ters bir aşağılayıcı el hareketiyle sus çekti, neden, çünkü kadın ona ne yapacağını söyleyemez, zaten olaya sinirlenip homurdanmaya başlayan insanlar bu harekete sessiz kalamayıp, sen kimin ülkesinde kimi susturuyorsun deyince, karısı olduğunu sandığımız dişi versiyonu çıkıp arapça ciyak ciyak bağırmaya ve tepki gösterenlerin üzerine el kol hareketi yapmaya başladı, bir de polis çağırın dedi, evet polis çağırın dedi, diğerleri de güvenliğe seslenip çağırın polisi diye kabul edince şaşırdılar biri ingilizce ülke benim ülkem, polis de benim polisim, kurallar da bu, buna uymayacaksınız defolun gibi birşey söyleyince adam ben kuveytliyim diyerek topladı ahalisini gitti, ne demekse kuveytliyim, benim param 1'e 60 alıyor seni de satın alıcam gör bak mı demek istedi anlamadım tabi. bu bana verdiği yağma hissi yeniden midemin bulanmasına sebep oldu.
    ortadoğu zihniyetiyle gelip, bunu yüzsüzce uygulamaya çalışan hiçbir ülke vatandaşını turist diye sineye çekemiyorum, aynı şey bodum vs.e gelip içip içip taşkınlıkla eğlenceyi ayıramayan batı, kuzey, güney ülkelerinin vatandaşları için de geçerli. 3 kuruş kazanıcam diye kültürünü ve kurallarını uygulamayanlar için de geçerli.

  • bugün açılışı yapılan frankfurt türk filmleri festivali'ne gittim. ödül alan 6 filmin, 4'ünün yönetmeni-yapımcısı yoktu. çünkü vize alamamışlar :) resmen sahne şöyleydi:

    - “eveet en iyi senaryo dalında ödülü bıdı bıdı filmi alıyor. ödülünü alması için sahneye yönetmen ahmet bey'i alkışlarla çağırıyoruz. evet ahmet bey yokmuş, vize alamamış”.

    şu anons 6 kategorinin 4'ünde tekrar etti. onur ödülü alan 2 kişiden birisi alman vatandaşı, diğeri de emekli tiyatrocu. muhtemelen yeşil pasaportu var. onlar da olmasa sahneye kimse çıkamayacaktı.

    resmen rezalet.

  • hakkında zamanın iktidarına seçim kazandıran denmiş ama hemen arkasından gelen 7 haziran 2015 seçiminde akp'nin oyunun yüzde kırk civarına düştüğünü, arkasından kendisi koalisyon kuramayınca koalisyon kurma görevini ikinci partiye bir türlü vermediğini, sonra bir anda mhp'nin taraf değiştirip iktidar ağzıyla konusmaya başladığını, sonra altı ay boyunca ülkede terör saldırıları yaşandığını, aynı yılın aralık ayidna yapılan seçimde terör olayları ve mhp etkisiyle akp oyunun yeniden yüzde 49'lara çıktığını bilmiyor olmalı bunu söyleyenler.
    çünkü ancak fetocular, şu sümüklü adamın takipçileri bunları bilmesine rağmen bunu böyle anlatır.
    yakın geçmişinizi bilin ki kullanışlı aptal olmayın.

    ed: herhalde sistematik olarak geziyi itibarsizlastirma denemesi volume 23456 başlayacak, benim anladığım o. hepimiz oradaydık şekerim, gencecik çocuklar öldürüldü, hala insanlar nedensiz yere hapiste, can atalay milletvekili seçildi ama hapisten çıkmasına izin verilmiyor. gezi bu iktidara karşı söylenmiş en büyük söz, yapılmış en büyük muhalefetti diyebiliriz bence. sonrasında bu gençleri yalnız bırakanlar (muhalefet sana bakıyorum) düşünsün. mhp de çok güçlü desteklemişti geziyi o dönem onu da hatırlatalım madem 10 sene olmuş.

  • atatürk’ün berberi mehmet tanrıkut mete'ye sakal tıraşı olurken çekilen bir fotoğraf

    görsel

    berber mehmet atatürk gibi selanikli. refet paşa'nın berberiyken yine refet paşa (bele) tavsiyesiyle köşke, atatürk’ün hizmetine giriyor. atatürk köşkte çalışanları çok sevdiği gibi berber mehmet'i de çok seviyor. kaldığı müştemilata gecenin bir saati habersiz gidip muhabbet bile ederlermiş. yine böyle aralarındaki sohbette osmanlı’daki berberlerin konusu açılmış.

    "ıv.murat zamanında içki yasağı ile birlikte kahve yasağı da konulunca tüm kahvehaneler kapatılmış. berberler kahvelerde iş yaparlarmış o zamanlar. bundan sonra berberler mekanlarını yitirince seyyar devam etmişler. ta ki padişahın ölümüyle yasak kalkana kadar. sonra eskiden olduğu gibi kahvehanelerin kendilerine ayrılan köşelerinde çalışmalarını sürdürmüşler" demiş mustafa kemal.

    "berberlerin mekansız, dükkansız kalması olayı, yeniçeri ocağı'nın kaldırılması sırasında da yaşanmış paşam. kahvehaneleri yeniçeriler işletirmiş" demiş berber mehmet.

    sonra devam etmiş berber mehmet:

    "osmanlı’da berberlik yapmak herkesin harcı değildi. bunlar yaşadıkları semtin hekimidir. sünnet işleri de onlara bırakılır, hacamatın her türlüsü de... hatta pansumancılık, dişçilik bile yaparlar bu çocuklar. kan görmeye alışık oldukları için"

    atatürk karşı atağa geçmiş:

    "osmanlı padişahları içinde yavuz sultan selim dışında bütün padişahlar sakallıymış, bilir misin?" diye sormuş. sonra devam etmiş "sen denk gelmemişsindir belki, ama bizim yaştakiler bilir. berberin berber olabilmesi için beş vakit namaz kılması, evli olması, içki içmemesi, hatta içki içenlerle ahbaplık etmemesi gerekirdi eskiden" demiş.

    berber mehmet eklemiş.

    "paşam öğrendiğim kadarıyla istanbul kadısının en mühim görevlerinden biri 15 günde bir berberleri kontrol etmesiymiş. berberlerin asabi ve hiddetli olup olmadıkları bir heyet huzurunda denemelere tutulurmuş"

    mustafa kemal atatürk devam etmiş:

    "evet, doğru. mesela ipsizin biri berber dükkanının ilk açılacağı günden itibaren kapı önünde bekletilir, berber dükkana girerken çelme takar düşürür, sonra müşteri olarak girdiği dükkanda kavga çıkarmaya çalışırmış. bu sabır testinde berber başarılı olursa imtihanı geçermiş, halkın kellesinin rahatlıkla kendisine teslim edileceğine kanaat getirilirmiş"

    atatürk ile berber mehmet arasındaki bu konuşmalar, berberin görevinin biraz daha değişik olduğunu akla getirir. atatürk çıktığı her geziye berberi de götürür. yakın koruma olduğuna kimse bir şey diyemez galiba. ikonik fotoğrafları dahil bir çok fotoğrafta berber mehmet de var.

    görsel
    görsel
    görsel

    mecliste bile etrafında olabilecek kadar yakın

    görsel

    ayaktayken çekilen son fotoğrafında da berber mehmet var

    görsel

    yakın koruma olduğu gibi bazen gezilerde mustafa kemal ile aynı kıyafeti giyermiş. bu durum yakın koruma haricinde dublörü olabileceği fikrini de akla getirir.

    görsel

  • yurtdışı akıllı telefon kullanan arkadaşlar. toplanın ufkunuzu iki değil dört katına çıkarıyorum.

    diyelim ki 5 yıl önce bir yurtdışı gezinizde iphone x alıp türkiye'ye döndünüz. vergisini ödeyip btk'ya kaydını yaptırdınız. telefonunuz eskidi ve bozuldu. tesadüf bu ya yine yurtdışına işiniz düştü. bir iphone bayisine ya da yetkili satıcıya gidip eski telefonu verip parasıyla yeni bir telefon alıyorsunuz. yeni yurtdışı iphonenunuzu alırken satıcıdan değişim belgesi rica ediyorsunuz. eğer bu belgeyi alırsanız türkiye'ye döndüğünüzde eski iphonedaki imei yeni telefona aktarılıyor ve sizden yeniden kayıt ücreti alınmıyor. 30 bin cepte, telefon sıfır. bir teşekkür alırım.